Vali Şerif Yılmaz, 24 Temmuz Basın Bayramı dolayısıyla Gazeteciler ile yemekte bir araya geldi.
Göl Polis Eğitim ve Dinlenme Tesisleri'nde Vali Yılmaz tarafından basın mensupları onuruna verilen yemeğe il merkezi ve ilçelerden çok sayıda basın mensubu katıldı.
Yemeğe Vali Yılmaz’la birlikte, Vali Yardımcıları Bahir Altunkaya, Hayri Sandıkçı, Ali Nazım Balcıoğlu, Mehmet Yıldız, İl Hukuk İşleri Müdürü Mehmet Polat, Hukuk Müşaviri Taceddin Özeren, Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Kürşat Tuncel, Gazeteciler Cemiyeti Onursal Başkanı Ercan Taraşlı, Burdur merkez ve ilçelerde bulunan yerel gazetelerin sahipleri, muhabirleri, ulusal ajans muhabirleri, radyo, televizyon, dergi ve haber sitesi yöneticileri katıldı.
Vali Yılmaz, yemeğin ardından sohbet ortamında devam eden programda basın mensuplarına hitap etti. Burdur'da görev yapan basın mensuplarının neredeyse tam kadro katıldığı programda konuşan Vali Yılmaz;
"Bugün sizin bayramınız. Bu vesile ile davetimize icabet ettiğiniz için hepinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum. İlçelerden gelen arkadaşlarımız var. O kadar yol katedip buraya geldiniz, katılımlarınızdan dolayı hepinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Siz gazetecilerin, basında sansürün kaldırıldığı bugününü, basın bayramınızı tebrik ediyorum.
Gerek kurumlarda, gerek kamuda, gerek sivil toplum kuruluşları nezdinde olsun böyle tarihi günler hep var. Baktığımız zaman özel günsüz günümüz yok. Ben bugünlerin, bu özel günlerin kendi muhasebemiz açısından bir fırsat olduğunu düşünüyorum, değerlendiriyorum. Biliyorsunuz 10 Ocak tarihi hem çalışan gazeteciler günü, hem idareciler günü. Mesleğin gerektirdiği değerlendirmeleri gerek içeriden, gerekse dışarıdan, yapılacak olan çalışmalarla ilgili öz eleştirilerimizi değerlendirebileceğimiz, haklarımızın, hukuklarımızın gündeme geleceği belki bir muhasebe günü diye değerlendiriyorum.
Tabi basın denince sadece kendi işlerinde çalışan, kendi işini yapan bir kişi gibi görmemek lazım. Kamu kurum ve kuruluşlar olarak bizler nasıl kamu hizmeti yapıyorsak, bana göre basın da aynı şekilde kamu görevini yerine getiriyor. Hatta basının üstlendiği kamu görevi daha önemli bence. Çünkü idarenin yaptığı bir eylemin yargı boyutuyla düzeltme şansınız var. Ama yapılan bir haberin, her ne kadar düzeltme hakkını kullansanız da onun yapmış olduğu etkiyi tekrar telafi etme şansınız yok. O açıdan belki çok hassas bir görev ifa ediyorsunuz. Tabi bunun sorumluluğunu üstlenirken de, kendi rızkınızı temin etmeye çalışırken de basın etik kuralları çerçevesinde bu işi yapmanız gerekiyor. Zor bir iş, kolay bir iş değil çünkü gece yok, gündüz yok. O açıdan baktığın zamanda belki ailenize ayıracak zamanınız kalmıyor. Gece gündüz demeden 24 saat yeri geldiğinde görev başındasınız. Bu bakımdan değerlendirdiğimizde bizim görevle aşağı yukarı aynı. Bazı görevler kesintisiz devam ediyor. Sizler nasıl gecenin bir yarısında bir yerden haber geldiyse, biz de aynı şekilde gecenin bir yarısında ya telsizle, ya telefonumuz çaldığı zaman korkarak kalkıyoruz. Sizler belki yeni bir haber, belki kendi açınızdan iyidir diye değerlendirebilirsiniz ama biz aynı gözle bakmıyoruz. Gecenin belli bir saatinden sonra telefon çalıyorsa bir sıkıntı var demektir. Hiçbir zaman bize bu iyilik oldu, şu güzellik oldu diye o saatte telefon açan olmuyor. Gündüz bile çok nadir olur. Aslında belki en büyük eksiğimiz bu, marifet iltifata tâbidir ama bunu çoğu zaman hep eleştirirler. Eleştirel gözle bakıyoruz. Bu sizin meslek açısından çok daha önemli. Haber yaparken, ya da yorum yaparken de eleştiri olması lazım, çünkü haber yaparken de eksiği fazlası olabilir. Bunu çok iyi ifade etmek lazım.
Özellikle baştan söylediğim gibi, kamu düzenini, kamu hukukunu düşündüğünüz zaman yapılan haberin çok daha hassas olması gerekiyor. Çünkü yarın telafisi olmayan zararlar doğura biliyor. Özellikle ülkemiz açısından son zamanlarda çok yoğun bir şekilde özellikle batı medyasında haberler yapılıyor. Aslı astarı olmayan bir takım dedikoduları haber yaptırıyorlar. Sipariş haber yaptırılıyor. Özellikle Avrupa'da Türkiye'den kaçanların yaptırmış olduğu haberlere baktığınız zaman basın hürriyetine sığınılarak yaptırılan bir değerlendirmeymiş gibi önümüze koyup, bize insan temel hak ve hürriyetleri öğretmeye çalışıyorlar. Bu açıdan temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasına eyvallah bunda hiçbir sıkıntı yok, basın özgürlüğünde de hiçbir sıkıntı yok, haber almada, haber yapmada da bir sıkıntı yok. Ama iftirada ve devletin bekası ile ilgili hususlarda milli güvenlikle ilgili hususlarda müsamaha olmaması lazım. Bu ülkenin dibine dinamit koyanla, bu ülkenin sevdasına canını feda edenleri aynı kefeye koymamamız lazım. Maalesef bu içimizdeki hainler bu sipariş haberleri yaptırıyorlar. Nasıl 15 Temmuz'da birileri namlunun ucundan silahlarla insanlarımızı kurşunladıysa, birileri de kaleminin ucuyla devletimizin bekası ve istikbaline kastettiler. Bana göre silahla, kalemle fark etmez bu yapılan aynıdır. Bu yapılanların basınla alakası da yok. Hepiniz bu işi yapıyorsunuz. Bizim kendi iç eleştirilerimiz olabilir, yanlışımız da olabilir, düzeltilmesi ile ilgili gerekirse düzeltilebilir. Ama bunu gelip burada ülkenizde söylersiniz. Bunu gidip bir Alman parlamentosunda söyleyemezsiniz. Bunu Amerika'da söyleyemezsiniz. O kadar kendinize güveniyorsanız, yabancı yayınlarda değil Türkiye'de yayın yapan gazetelere demeç verir, düşüncelerinizi ifade edersiniz. Hem ülkeye gelmiyorsunuz. Ülkeden kaçıyorsunuz. Ülkenin davetlerini ret ediyorsunuz. Ondan sonrada basın özgürlüğü diyerek ülkenin aleyhine böyle bir faaliyeti icra ediyorsunuz. Ben basın özgürlüğü konusunda baştan da söyledim, sınırları içerisinde kişilerin hak ve hukuklarına riayet etmek şartıyla her türlü eleştirilerin yapılabileceği, yapılması gerektiğini düşünerek bunu gönül rahatlığıyla söylüyorum. Ama haberin kaynağının da sağlam olması lazım. Varsa bilgi, belge bunların doğru bir şekilde aktarılması lazım. Bunun dışında, birileri aşağı mahallede laf söylüyor, sonra yukarıda kendisi haberini yapıyor böyle basın olmaz. Bu basın etik kurallarına da uygun bir şey değil. Çünkü gerçek haber değil. Bu ahlaki bir davranışta değil. O açıdan baktığımızda bu günler, kendi açımızdan muhasebemizi yapmamız gereken önemli günler diye düşünüyorum. Türkiye'de demokrasi belli bir seviyeye geldi çok şükür. Demokrasinin gelişmesi de tüm kanun ve kuralların uygulanması ile mümkün bu yasamada, yürütmede, yargıda da böyle fark etmez. Dördüncü kuvvet dediğimiz basındır. Herkes kendi iş ve işlemlerini yaparsa bizim devletin de geleceğiyle ilgili de belki daha emin adımlarla, daha sağlam temeller üzerinde devam etmemizi sağlar.
Örneğin 15 Temmuz öncesi yargıda bulunan FETÖ terör örgütü mensuplarının yargıyı ne hale getirdiğini hepiniz biliyorsunuz. Amerika'daki Teröristbaşının buradaki mahkemelerin elindeki dosyalarla ilgili verdiği talimatlarla hareket edenleri gördünüz. Böyle yargılama olmaz. Bu yargıya kimse güvenmez. Bunu yaptılar. Dosyanın kararları ile ilgili, ilkokul mezunu olan o Amerika'daki zat buraya karar yazdırttı. İstanbul'daki bir hakim mahkeme kararıyla Amerika’daki o haini mehdi ilan etti. Bunu hepiniz gördünüz. Bunlara hakim denilebilir mi. Buna mahkemede denilmez. Şimdi atılınca da insan hakları ihlal ediliyor diyorlar. Mahkeme kararıyla Amerika'daki terörist başının Mehdi ilan eden bir adamın hakim vasfı olabilir mi. Bu adama o cübbeyi giydirmek bu devlete zuldür. Bunu yaptığınız zamanda Avrupa'dan demokrasi dersi vermeye kalkıyorlar. İlk önce mahkeme kararını veren o hâkimin hakimlik vasfının olmadığını sen söyle, ben o zaman inanırım ki sen gerçekten demokrasiyi savunuyorsun. Bağımsız yargı ile değerlendirme yapıyorsun. Bu tüm ayaklarda tüm kuruluşlar da bir bütün olması lazım. Onun içinde basınımız da farklı değil, yargımızda, emniyetimiz de diğer kurum ve kuruluşlarımızda dahil olmak üzere hepimiz aynı duyarlılık ve hassasiyeti gösterirsek, üzerimize düşeni yaparsak bana göre bu zor dönemi çok daha kolay bir şekilde atlatırız. İnşallah bunlar atlatılacak. Bunlar geçici dönemler devam eden süreçte her şey tekrar normal şartlar içerisinde yoluna devam edecek.
Özellikle basınla ilgili de buraya ilk geldiğimiz günden itibaren ben bütün toplantılara, gittiğim yerlere arkadaşlarınızı davet etmeye çalışıyorum. Yaptığımız her iş, her gezide, her programda açık olmaya çalışıyoruz. Sizlerin huzurunda kamuoyuyla paylaşılmasını istiyoruz. Çünkü yanlışımız bizim de olabilir. Eksiğimiz de olabilir. Gezilerde özellikle gelmeniz benim içinde çok daha önemli çünkü resmi olarak gittiğimizde, bize iletilen farklı olabiliyor, arka tarafta farklı şeyler konuşulabiliyor. Bunları ben bazen duyuyorum, bazen duymuyorum. Gözümüz kulağımız olarak sizlerde orada duyduklarınız varsa farklı değerlendirmeniz varsa onların da paylaşılması bizim açımızdan da bir kazanım oluyor. Bizim göremediklerimizi duymadıklarımızı sizin aracılığınızla biz de duyuyoruz. Her yere ulaşma şansınız olmuyor. Bazen yukarıya şirin gözükmek için aşağıda her tür işlerin düzgün gittiği söyleniyor. Buda karar verirken, uygulamaya koyarken yanıltıyor bizi.
Ayrıca bu vesileyle sizler aracılığı ile bir konuyu paylaşmak istiyorum. Biraz önce sohbet ortamında da söylediğim bir hususla ilgili yapacak olduğumuz çalışmaları önceden ifade edelim ki saklı gizli iş yapmayalım, kimse mağdur olmasın. Mağdur olmasın derken de şu açıdan da söylüyoruz. İnsanlarımız başkalarının hakkını gasp etmeyecek şekilde haklarını kullansın. Hangi mahallede ise çocuk o mahalledeki okula gidecek. Bazı okullarda 40 kişi var 50 kişi var. Bazı okullardaki 7-8 kişi oluyor sınıflarda. Biz bütün planlamalarımızı yaparken adrese dayalı nüfus kayıt sisteminde hangi mahallede kaç çocuk oturduğunu biliyoruz. Buradaki standart derslik sayısına göre standart öğrenci sayısını belirliyoruz. Ama daha sonra adres değişikliği yapmak suretiyle bunu bypass ediyorlar. Bunu bypass edenlerle ilgili işlem yapacağız. Hem idari para cezası uygulayacağız. Sahte nüfus aktarımı yapanlarla ilgili söylüyorum. Hem de çocukları okuldan kaydını silip kendi bulunduğu mahallesine göndereceğiz. Bunun açık olması lazım, niye çünkü burada yaptığınız bütün düzenlemeler altüst oluyor. 40 kişilik 50 kişilik bir derslikte çocuk okutmamızın bir anlamı var mı bu devirde bu çağda. Nüfusumuza göre derslik başına düşen öğrenci sayısı en iyi illerden bir tanesiyiz. 17, 18 derslik başına düşen öğrenci sayısı. Bunu bazı okullarda işte 40'a kadar çıkarmışlar. Bunun önüne geçeceğiz. O açıdan baktığımızda bizim saklı hiçbir işimiz yok. Belki çok fazla da açık gidiyoruz. Hiçbir mahsuru yok. İnsanlarımızın kalben mutmain olması lazım. Yapılan iş ve işlemlerin hakkaniyete ve adalete uygun bir şekilde yapılması lazım. Devletimize sahip çıkmaları lazım. Devletine güvenmesi lazım. Devletine sahip çıktıktan ve güvendikten sonra da devlet ve milletin kaynaşmasını daha kolaydır. Ben o açıdan bunların açık bir şekilde paylaşılmasın da, hiçbir mahsur görmüyorum. Onun için söylüyorum sizlere. Yapılan iş ve işlemlerde çalışmalarda eksik hata olabilir. Düzeltilmesi gereken hususlar olabilir. Ama bunların açık bir şekilde samimi olarak yapıcı eleştiriler olması lazım. Kişilik hukukunun muhafaza edilmesi lazım, hakkaniyete adalete halel gelmemesi lazım.
Ben tekrar gününüz kutlu olsun diyorum. Katılımınız için hepinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Hayırlı akşamlar diliyorum" dedi.